Çarşamba, Şubat 5, 2025
Google search engine

BARIŞI TESİS EDERKEN NÜKLEERLE DANS ETMEK!

04 OCAK 2025 EkolojiPolitik tarafından düzenlenen webinar sunumu

Zeki KARATAŞ /Ekoloji Politik/ Sinop NKP

Merhaba Arkadaşlar,

Yerellerimizde verdiğimiz yada vermeye çalıştığımız uzun soluklu bir ekoloji mücadeleleri içinden geliyoruz. Ülkemizin hem kuzeyinde hem de güneyinde yaşanan kirli savaşların gölgesinde; barışın tesis edilmesini isterken bu mücadelemizi Ekoloji Politik perspektifinden bakarak değerlendirmeye çalışacağım. Bu çalışmayı da; “BARIŞI TESİS EDERKEN NÜKLEERLE DANSETMEK” olarak adlandırdım. Bu çalışmayı anlatırken de üç başlık altında işlemeye çalışacağım.

  1. COP29 da Yaşananlar ve Bölgemize etkileri,
  2. Barışı tesis etmeyi isterken Ekoloji Politik perspektif zemininde Nükleer santralları ve buna bağlı olarak nükleer silahların yasaklanması konusunun değerlendirilmesi,
  3. Son Söz.

Bizler Nükleer Karşıtı mücadeleye başlarken “Ölüler Elektrik Kullanmaz” diyerek yola çıkmıştık.

Çok da gerilere ve uzaklara gitmeye gerek yok. 11-22 Kasım 2024 tarihlerinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen COP29 İklim Zirvesi olarak adlandırılan, taraf ülkelerin ulusal katkı beyanlarıyla son bulan bir süreci birlikte izledik. Orada alınan sözde temenni kararlarıyla Türkiye 2030 yılına kadar toplamda 100 milyon ton karbon emisyonu azaltımı gerçekleştireceğini, bunu yapabilmek için de enerji tüketiminde %16 oranında azaltmaya gideceğini beyan etti!

Bunu yaparken de Akkuyu Nükleer Güç Santralını da tam kapasiteyle çalışacağını da belirtmeyi ihmal etmemiş. Bize göre kirli bir enerji türü olan Nükleeri de YEK (Yenilenebilir Enerji Kaynağı) türü olarak değerlendirmişler!

Yine bu COP29 İklim Zirvesi’sinde Türkiye olarak mevcut Nükleer Enerji kapasitesini Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu’nu da imzalamışlar! Sanki enerji portföyümüzde Nükleer enerjimiz varmış gibi! Yine bu zirvede, Karbon Emisyonu yüksek olan Demir-Çelik, Çimento, Alüminyum ve Gübre sektöründe %75- %99 oranında Karbon azaltımı sağlayacaklarını da taahhüt ediyorlar. Sanki 2053 yılına kadar da iktidarda olacaklarını kabul ederek bizlerin ve çocuklarımızın geleceğini de ipotek altına alıyorlar.

Bir nevi karbon ticaret alanı yaratılarak gelişmemiş ve gelişmekte olduğunu iddia ettikleri ülkeleri kapitalist devletler adına biraz daha borç batağına sürüklemeyi hedefleyerek dünya geneli içinde kaos yaratmayı da hedefliyorlar.

Buradan ulaşmaya çalıştıkları hedef, ülkemizde ihtiyaç olmayan ama ihtiyaçmış gibi gösterilmeye çalışılan Nükleer enerji sektörünü ayakta tutmak olarak görülüyor.

Ancak gelişmiş ülkelerin, özellikle Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketlerinden sonra kendi ülkelerinde Nükleer santral siparişi vermediklerini de görüyoruz. Bu yatırımlarını gelişmemiş ülkelere kaydırarak ve o ülkelere çeşitli yollarla kaynak aktarımı adı altında borçlandırarak kendi geleceklerini ayakta tutmaya çalıştıklarını görmekteyiz.

İklim krizi yada krizin iklimi olarak ortaya koydukları oluşumun karbon salınımını azaltmak için gerekli olan orman alanlarında, ağaç katliamını da sürdürmeyi ihmal etmiyorlar.

Mesela Sinop/İnceburun Yarımadasında yapmayı planladıkları Sinop Nükleer Güç Santralı alanı için daha şimdiden 2.000.000’dan fazla ağacı katlettiler. Hem karbon emisyonunun azaltılmasından söz ediyorlar, hem de bunun panzehiri olan ağaçları katlediyorlar. Oysa İnceburun Yarımadası %99 ormanlık bir alandır. Aslında Nükleer santral için tahsis edilen alan 60 km2’lik bir alanı kapsamakta. Ancak bu alanda 14 köy ve mahalle yerleşik durumdadır. Bunun tamamını kullanabilmek için istimlak gerekmektedir. İlk etapta bu mümkün olmadığı içinde Orman işletmesine ait 10.5 km2’lik alanı Nükleer santral alanı olarak belirlemiş bulunuyorlar.

Nükleeri konuşmaya devam edersek eğer, hiçbir koşulda NGS’ler karbon salınımları az dahi olsa da iklim dostu değildir. Aksine ekolojik yaşamı ve iklimi olumsuz etkileyen, canlı yaşamını katleden bir enerji türüdür. Bunu da en bariz bir şekilde Akkuyu NGS’de görüyoruz. Orada çalışan emekçilerin yaşam koşullarını ve doğanın vahşice tahrip edilişini net olarak görebiliyoruz.

Diğer yandan, Nükleer santrallar elbette santralların kurulduğu yerellerin sorunu değildir. 1986 da yaşanan Çernobil felaketinden, o bölgeden kuş uçuşu 1960 km uzaklıktaki Karadeniz bölgesinde bizler etkilendik. Bu bölgede yaşayan insanlar kanser hastalıklarıyla mücadele ediyorlar. Bunu sağlık örgütleri ve sağlık sektöründe faaliyetlerini sürdüren bilim insanları zaten söylüyorlar. Fukuşima felaketinin oluşturduğu radyasyon bulutlarının dolaşımı dünya yörüngesindeki dolaşımı hala devam ediyor.

Türkiye için bir şeyler söylemek gerekirse; biri Türkiye’nin güneyinde Akkuyu’da yapımı çalışmaları süren ama henüz faaliyeti olmayan bir NGS var. Bir diğeri de Türkiye’nin en kuzeyinde Sinop’ta yapılması planlanan ve COP29 İklim Zirvesinde açıklama yapan Murat Kurum’un deyişiyle yine kuzeyde Trakya bölgesindeki İğneada’da NGS kurulması çalışmaları dillendiriliyor.

Sinop üzerinden bir değerlendirme yaparsak; Kuş uçuşu hesabıyla Sinop-İstanbul: 526 km, Sinop-İzmir:789 km, Sinop-Antalya: 686 km, Sinop-Hakkâri: 885 km dir. Karadeniz bölgesi 1960 km mesafeli Çernobil’den en ağır bir şekilde etkilenebiliyorsa Sinop veya Akkuyu’da yapılacak santralde olası bir kaza sonucunda etkilenmeyecek hiçbir bölgemiz yoktur.

Yine, Karadeniz’in Karşı kıyılarında yıllardır süren Savaşın yıkıcı etkilerini, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal harekâtıyla yaşayarak gördük, görmeye de devam ediyoruz. Sıcak çatışma ortamının görüntüleri, tarihsel ve güncel bütün savaşların yarattığı acıları insanlığın barış umudunun kolektif havuzuna görüyoruz. Geçtiğimiz yüzyılda yaşanan 2. Dünya Paylaşım Savaşı’nın artık uzakta kalmış bir anı olmadığını, Hitler’e karşı inşa edilen sığınaklarda, şimdi yaşam mücadelesi veren çocukların çığlıklarını duyuyor ve gözlerimizle de görüyoruz. Savaşın tarafları ise açık bir şekilde hem kendilerini, hem de insanlığı ve gezegeni çok daha ağır yıkımlara yol açacak nükleer savaşla tehdit ediyorlar.  

AB, ABD ve Çin başta olmak üzere dünyanın geri kalan bütün ülkeleri de doğrudan veya dolaylı bir biçimde bu savaşın içindedirler. Her ne kadar çatışma, Ukrayna’nın topraklarında cereyan ediyor olsa da küresel ölçekte bir savaş durumu içindeyiz! Rusya ilk fırsatta Avrupa’daki en büyük Nükleer Santral olan Japorjiya Nükleer Santrali işgal etti. Bunun yanında 1986’da yaşanan felaket nedeniyle çalışmayan Çernobil Nükleer Santralini de işgal etti. Birde bunun yanında Rusya’ya Akkuyu ve Sinop’ta NGS yapmalarına izin verirsek, Doğu Akdeniz ile Karadeniz’in birer “Rus Gölü” olması muhtemel olacaktır. Ülkemizin güneyinde ve Suriye topraklarında On yıllardır süregelen savaşlarda da aynı sonucu gözlemliyoruz.

Bu durumu, Emperyalist Kapitalist sistemin Bölgede ve Türkiye üzerinde oynamaya çalıştığı oyunun bir parçası olarak yorumlamalıyız diye düşünüyorum. Ülkemizi çevreleyen denizlerin bir Rus gölü olmasının yanında küresel bir nükleer savaşın yaşanması da olası bir sonuç gibi görünüyor.

Sn. Putin 2024 Kasım ayı içerisinde onayladığı güncellenmiş nükleer doktrinde; “Rusya nükleer silahları her zaman bir caydırma aracı ve aşırı bir önlem olarak görmüştür. Nükleer tehdidi en aza indirmek için her zaman tedbir alınmıştır.” derken kendilerinin de aba altından sopa göstererek dünya halklarını da tehdit ettiğini gözlemleyebiliyoruz. Kremlin, yaptığı açıklamasında; nükleer silah kullanma seçeneğinin her zaman masada olduğunu, yani gerektiğinde nükleer başlıklı silahları kullanmaktan çekinmeyeceğini de ifade etmektedir.

Bu durumları gören yerden baktığımızda; Nükleer silahların yasaklanması çağrılarını yineleyen DKÖ ve Yerel Yönetimlerde bu çağrıları meclislerinde kararlaştıran   Belediye   Başkanlarını  ve Meclis  üyelerini  buradan  selamlıyorum.

Sinop, Gerze ve Fındıklı Belediyelerimiz 2017 yılında BM Genel Kurulunda ezici bir çoğunlukla kabul edilen ve 2021 yılında yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yasaklanası Anlaşması’nı” imzalamayan Siyasi iktidarı bu anlaşmayı imzalamaya çağırırken, ÜLKEMİZ VE DÜNYA İNSANLIĞININ BARIŞ VE GÜVENLİĞİ İÇİN, ANLAŞMANIN DEVLETİMİZ TARAFINDAN DA İMZALANMASINI ve TBMM DE ONAYLANMASINI istemişlerdir. Biz Sinop NKP olarak, bölgemizdeki Yerel yönetimlerin buna benzer karar almaları yönünde çağrılar da yapıyoruz.

Ayrıca, Nükleer santrallar çevreye sadece kaza sonuçlarında zarar vermezler. Nükleer santrallar da kullanılan Uranyum madeninin çıkarılması, işlenmesi, taşınması ve atık haline geldikten sonra da yıllarca saklanması aşamalarında da Ekolojik yapıya ciddi zararlar verirler.

Bütün bunların yanında en ciddi sorunları atıkların saklanması veya bertaraf edilmesinde yaşanmaktadır. Bunun en bariz, canlı örneğini de Türkiye’nin Çernobil’i olarak da adlandırılan İzmir/Gaziemir’de de görüyoruz!

Günümüzde nükleer atıkların güvenli bir biçimde saklanması ve yüzbinlerce yıl boyunca depolanması için kalıcı bir çözüm sunan bir lisanslı teknoloji henüz ne tesis edilmiştir, ne de ortada böyle bir tesis yoktur.

Bu şekliyle Nükleer santrallar gelecek nesilleri kendi mecralarında mahkûm ediyorlar.

Son Söz olarak Özetlemek gerekirse;

26 Nisan 2014’de Sinop’ta yaptığımız Nükleer Karşıtı bir mitingde, Siyasal iktidara yaptığımız çağrıyı hatırlatarak  “Cennetin Ortasında Cehennemi Kurma” diye seslenmek istiyorum.

Nükleer santralların temiz ve yenilenebilir olduğunu söylemek, çocuklarımızın geleceğini kirletmekten, kirli teknolojilere mahkûm etmekten başka bir şey değildir. Nükleer santrallar Enerjide çözüm değil, Gizli ölümdür!                          

Bu nedenledir ki, her zaman söylediğimiz üzere; Yalanlarla NÜKLEER FELAKET önlenemez! Çünkü Nükleer, Savaşta da Barışta da Öldürür!

  • Ölüler Elektrik Kullanmaz!
  • Radyasyon Adres Sormaz!
  • Nükleere İnat Yaşasın Hayat!
  • Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz!

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son Eklenenler